RÜYALAR; "Ne Anlama Geliyor?"

Burak Bayık

Rüyalar, kadim tarihin en mistik zihin faaliyeti. Primitiflerden tutun da spiritüallere kadar her toplum ve kültürde farklı bir yeri, anlamı ve yorumu olan rüyalar için psikanalistler ne diyor? Gelin sizlerle gerçek hayatın rüya olmadığını nerdn bildiğimizi söyleyen Descartes görmeden hızlıca rüyaların ne anlama geldiğine bakalım.

RÜYALAR; "Ne Anlama Geliyor?"

RÜYALAR; "Ne Anlama Geliyor?"

Gerçek sen'e dair ipuçları barındıran rüyalar, için herkese dair genel bir anlamı ve çıkarımı yoktur. Görülen rüyanın içeriği ve kurgusu dahil tamamiyle kişi için özel ve özneldir. Yani biz bize bir şey anlatmaya çalışırız. Sırayla psikanalistler ne diyor?


Freud'a Göre

Günlük hayatta bizi yönlendiren "şeyin" bilinçaltımız ve içgüdülerimiz olduğunu söyleyen Freud için rüylar bilinçaltına giden ana yoldur. Yani bunun anlamı kişinin bastırdığı arzu ve isteklerin farklı senaryolarda tezahür etmesi olara açıklanabilir. Özellikle arzularımıza dair ipuçları verdiğini ileri süren Freud, bu isteklerin bilinç tarafından çarpıtılan senaryolara dönüşebileceğini söylüyor. Yani anlam veremediğiniz rüyalar bu açıklama da sizin için kapalı içerik durumdadır ve çözümlenmesi gerekir.

Freud, rüyaları bütün olarak ele almaktansa parça parça ele alınması ve her parçanın başka bir duygusu, olayı veya temsili olabileceğini söylüyor. Olayların kişiler için farklı temsilleri olmasına rağmen duygular aynı kalır.


Jung- "Asıl benliğe açılan pencereler"?

Rüyaların yorumu ya da anlamıyla ilgili olarak Jung, rüyaların göründüklerinden başka bir şey olup olmadıkları konusunda kararsızdır. Rüyalar kendi kendinin yorumudur. Rüya detay içerdiği, gerçeklik algımızı tahrif etmediğinden ve iç bütünlüklü olduğundan belirli bir mantık ve niyet sunar. Yani rüya içeriğinde açık bir ifadesi bulunan anlamlı bir motivasyona sahiptir. Jung her durumda rüya deneyiminin bilinç dışı olaylar zincirindeki görünür halkalar olması ihtimalini desteklemektedir. Ve bu görünür halkalar kişinin kişiliğine dair parçalar barındırır. Her bir fenomen rüya görenin kişiliğinin bir parçasıdır. Yani rüyada da kendimizizdir.


Buna bir örnek olarak Jung, rüyasında babasını sarhoş ve düzensiz bir biçimde davrandığını gören genç adamı anlatır. Gerçekte baba hiç böyle şeyler yapmıyor ve oğluna göre ideal bir biçimde davranıyordu. Genç adamın babasıyla ilişkisi kusursuzdu. Hatta öyle ki, babasına olan hayranlığı kendisine gerekli olan özgüven duygusunun ve kişiliğinin gelişmesini engellemekteydi. Bu durumda rüya diğer aşırı uca yönelerek babayı hiç de uygun olmayan bir davranış içinde göstermiştir. Sanki rüya şöyle demektedir: ‘Baban hiç de kusursuz değildir ve oldukça yakışıksız bir biçimde davranabilir. Senin kendini bu kadar aşağı görmene hiç gerek yok’

Jung bir hastaya hiçbir zaman bir yorumu kabul ettirmeye çalışmaz. O rüya sahibinin rüyasını kendisinin anlamasının analizcinin anlamasından daha önemli olduğuna inanır.


Adler- "Her Şey Duyguyla mı alaklı?"

Adler'e göre, uykudayken rüya görmek gerçek hayatta sorunları çözemememizden kaynaklanır. Rüyaların amacı, rüya görenin yaşam biçimini desteklemek ve güçlendirmek, ona en uygun duyguları uyandırmak olacaktır.Bazen rüya gördükten sonra hiçbir şey hatırlayamayız ya da kısa süre içerisinde unuturuz. Ona göre bu durum önemli değildir. Çünkü rüyada önemli olan hissettirdiği duygudur ki bu duyguların etkisi geçmez. Bu sebeple rüyaların amacı uyandırdıkları duygularda saklıdır. Rüyada gerçeklikten uzaktayızdır ancak tam bir kopuş söz konusu değildir. Uykudayken yataktan düşmüyor olmamız gerçeklikte hala ilişkide olduğumuzu gösterir. Eğer gündüz canımız bir şeylere sıkılmışsa rüyalarda da o duyguları yaşarız.


Sağduyu ve duygular birbirlerine düşmandırlar. Bu nedenle sağduyulu davranan ve bilimsel yoldan ilerleyen insan çok nadir ya da hiç düş görmez. Aslında rüyada da uyanıkken de sorunlara aynı biçimde yaklaşırız ancak rüya yaşam biçimimize destek ve onay sağlar. İşte bu nedenle rüyalarda aslında yaptığımız şey kendimizi aldatmaktır. Ona göre, rüya mekanizmasının incelenmesiyle insanın kendisini aldatmaya yönelik tutumunu tespit edebiliriz.


Bazı insanların neden rüya görmediğini de belirten Adler, bu gibi kişilerin kendilerini aldatmak istemeyen insanlar olduğunu belirtmiştir. Bu tip insanlar, sorunlardan kaçmayan, hareket ve mantıkla meşgul olan insanlardır. Bu yaratılıştaki insanlar rüya görseler bile çok çabuk unuturlar ve bu hızlı unutuş onlarda hiç rüya görmedikleri faraziyesini uyandırır.


Adler'in sık karşılaştığı temalar ve anlamları;

▪ Ölüm ile ilgili rüyalar, rüyayı görenin ölümün etkisi altında kaldığını göstermektedir. 

▪ Rüyada düşmek, rüyayı görenin üzüntülü olduğunu, değerlilik duygusunu kaybetmekten korktuğunu gösterir. 

▪ Rüyada göklerde uçmak, hırslı kişilerin üstün bir seviyeye ulaşmasını, kendilerini başkalarının üstüne çıkartacak bir işi gerçekleştirmek mücadelesini anlatır. 

▪ Tren görmek, bir fırsatı kaçırmak ve bir fırsattan yararlanamayarak bir başarısızlıktan uzak kalma amacı güden kişiliklerin gördüğü semboldür.

▪ Kötü giyinme, kusurlarının açığa çıkmasından korku duyan kişilerde görülür. 

▪ Rüyasında seyirci olan kimse gerçek hayatta da yaşamayıp sadece hayatı seyirci olarak izleyen kişilerdir. 

RÜYALAR; "Ne Anlama Geliyor?"

Ona göre, düşler kandırmak ve aldatmak üzerine planlanmış olduğu için anlaşılmama nedenini açıklamaktadır. Rüyalarımızı anlasaydık duygularımızı uyandırma güçlerini yitirir ve bizleri aldatamazlardı, eğer rüyalar anlaşılır olsaydı amaçlarını yitirirlerdi.Rüya, kendini bıraktığın ve dikkatini belirli konularda yoğunlaştırmadığın zaman yaşadığın hayattır.


Rüya görmek uykudayken ruhumuzun gösterdiği bütün faaliyetlerin, anlamlı ve özellikli bir biçimde yansımasıdır. Uyanıklık hali fizyolojik ve psikolojik olarak aktif ve meşgul olduğumuz dönemdir. Uyku ise çevremizle ilişkiyi fizyolojik ve psikolojik olarak kesip içe kapanışa bağlı olarak bilincin berraklaştığı süreçtir. Bilinç, dış dünyanın etkisinden kurtulduğu için aslında uyanıklık haline göre daha özgürdür. Çünkü çevreyi gözleme yaşam enerjisine bağlı olarak savunma, saldırma görevlerinden kurtulup kendi içimize dönmüşüzdür. Ve böylece bastırmadan, görmezden gelmeden duygu açıkca hikayede işlenir.


Fromm- Ortaya Karışık?

Fromm ilk üç kuramcıya kıyasla daha eklektik, bir yaklaşım benimsemiştir. Bazen rüyalarda isteklerimize dair bir hikaye(Freud), bazen kendi kişiliğimize dair ipuçları(Jung) bazen de kaçındığımız bir duyguyu içeren hikaye (Adler) ile karşılaşmamız son derece mümkündür. Uyumadan önceki ruh halimizle beraber, uzak ve yakın deneyimlere de önem verir.


Fromm’un rüya anlayışını aşağıdaki kriterlerle yorumlamak mümkündür. 

 ▪ Rastlantısal ve evrensel sembolleri rüya yorumunda etkili kullanır. 

▪ Rüyaların gerçeklik ve güvenilirliğinin uyanıklık halindeki algılardan daha güçlü olduğunu kabul eder. 

▪ Rüyaların bilincin baskı odaklanmalardan kurtulduğu uyku halinin ürünü olduğu dolayısıyla daha sağlıklı ve güvenilir değerlendirmeleri işaret ettiğini belirtir. 

▪ Rüyaları ne sadece Freud gibi libidoya bağlı çocukluk dönemi arzularının yansıması ne de Jung gibi bilinçdışının dinsel mesajları olarak sınırlamayı doğru bulmaz. 

.Yorumlamalarda arzulara, korkulara, hatıralara, dinsel mesajlara, rüyaların iyileştirici fonksiyonlarına yer verir. 

▪ Rüya yorumlarında kendi genel düşüncesi ile bağlantılı öğeler göze çarpar. Bu doğrultuda rüya yorumlarında hümanistik karakterler, insanın kendi benliğini bulması, baskılardan sıyrılması, kurumsal dinin yerine insani dinin konması gibi öğeleri sıklıkla kullanmaktadır. 

▪ Rüyalarda görülen sembolleri yorumlamada spesifik ve tekdüze anlamlandırmalardan kaçınır. Aynı sembolün farklı rüyalarda farklı anlama gelebileceğini belirtir. Buna rüya yorumunda rastlantısal (kişi için anlamı olan) sembolleri ön planda tutar diyebiliriz. 


Bütün bu yaklaşımları göz önüne aldığımızda daha kapsayıcı olması itibariyle Fromm'un yaklaşımı son derece tutarlı ve göreceli olarak yeterli görünüyor. Aşağıda ki bu yaklaşım doğrultusunda yorumlanan iki örnek, anlamanızı daha da kolaylaştıracaktır.

RÜYALAR; "Ne Anlama Geliyor?"

"28 yaşındaki genç bir avukat rüyasında kendisini beyaz bir savaş atının üstünde, birçok askerin kendisi onuruna düzenlenmiş bir törende onu selamladıklarını görüyor. Avukat rüyanın kendisi ile hiç alakası olmadığını zira kendisinin ilgi odağı olmaktan sıkılan, savaş ve askerlikten nefret eden bir insan olduğunu söylüyor. Bunun üzerine yorumcu ona rüyada gördüğü manzaranın onda yaptığı çağrışımları soruyor ve biraz düşününce 14’lü yaşlarda bir Napolyon portresi ve o dönemde ona duyulan hayranlık hatırlanıyor. O dönemlerde ezik bir çocuk olarak görülen avukat Napolyon’un gücüyle kendisini özdeşleştirmiştir. Yorumcu daha da ileri giderek rüyanın uyumadan önceki ruh hali ile bağlantısını araştırıyor ve aslında genç avukatın o gün çalıştığı büroda yaptığı basit bir hatanın patronu tarafından eleştirildiği bilgisine ulaşılıyor. Mesaisinin ardından ise çocukluğu sefalet içinde geçen bir kahramanın yaşam zaferini anlatan bir film izlemek için sinemaya gidiyor ve filmden ağlayacak kadar çok etkileniyor. Dolayısıyla bu rüya aslında avukatın çocukluk yıllarındaki takıntılı ve güncel ruh halinin berrak biçimde bilince yansımasıdır. Rüya saygınlık kazanma isteği ile tam bir kişilik oluşturabilme ve özgüvene kavuşmanın hayallerinden ibarettir. Aynı zamanda bu rüya rüyaların birbirinden bağımsız gibi görülen eski ve yeni birçok olayı nasıl bir araya getirebildiğini gösteren iyi bir örnektir."


"Fromm; 35 yaşında, gençliğinde hafif depresyonlar geçirmiş, annesi ve babası tarafından sürekli eleştirilmiş ve yaptığı her şeyi onları mutlu etmek için yapmaya alışmış bir adamın rüyasını da çağrışımlar yoluyla iyi bir örnek olarak değerlendirmektedir. Rüyada adam; tekerlekli sandalyede oturan bir adamın satranç oynadığını görüyor. Adam bir müddet sonra oyunu bırakıp “ bir süre önce iki taşımı almışlardı onların yerine Thessail’i koyacağım” diyor. Ardından da annesinin kendisine “bu hayat yaşamaya değmez” dediğini duyuyor. Adamın kendisi ile ilgili ön bilgileri göz önünde bulundurursak rüyada tekerlekli sandalyedeki adam rüyayı görenin kendisidir. Satranç hayat oyununu temsil ediyor ve oyundan alınan iki taş muhtemelen çocuğun kendini gerçekleştirmesini engelleyen anne babasını temsil ediyor. Adam onların alınıp yerine Thessail’i koymak istiyor. Fakat Thessail nedir? Uzun uğraşlara rağmen herhangi bir anlam yüklenemeyen bu sembol adamın çocukken gittiği Yunanistan’daki küçük bir kır bölgesinin ismiyle yakın olduğu çağrışımına ulaşılıyor. Ardından da harman döğeni çağrışım yapıyor. Zira bu kelimenin iki ayrı kelime olarak söylenişi harman döğeni anlamına gelmektedir. Aslında rüyada anne babasının şehir hayatından alınıp yerine sakin ve doğal bir köy hayatı konmasını istediği şeklinde yorumlanıyor.


             Kaynakça

İmamoğlu, A.(2010)BAZI PSİKANALİSTLERE GÖRE RÜYANIN İNSAN HAYATINDAKİ ROLÜ, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XII, Sayı: 22, s. 21-47.
Etiketler

Yorum Gönder

2Yorumlar
  1. Başarılarının devamını dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Rüya görmek ne kadar iyi ne kadar kötü kim bilebilir ki...

    YanıtlaSil
Yorum Gönder