Fenerbahçeli olmak… Çoğunlukla sad editlerin konusu haline geldi. Yaz transfer döneminde yapılan iyi transferler, sükseli anlaşmlar, sezona yapılan iyi başlangıçlar, galibiyet serileri, lig ortasında anlamsız puan kayıpları, çok kritik maçların kaybedilmesi ve sezon sonlarına doğru gittikçe ümitsizlikle beraber diğer takımların şampiyonluk kutlamalarını izlemek. Fenerbahçe taraftarı için son 10-12 yıldır taraftarın ruhunan ilmek ilmek işleyen bir duygu var; öğrenilmiş çaresizlik.Ve bu çaresizliğin yarattığı kitlesel öfke. Devamında yine transfer dönemleri, teknik adam değişiklikleri ve taraftarın takıma olan sadakiti yzünden içindeki küçük çocuğun söylediği masum istek; “bir teselli ver” bu teselli bazen iyi bir teknik adam, bir süperstar, olağanüstü kongre bazen de başkanın değişmesi. Ama her şey yine bir şekilde kötü gidiyor, taraftar yine bir türlü mutlu olamıyor. Gelin sizlerle Fenerbahçe taraftarlarının psikolojilerine, taraftarlık psikolojisi ve kitle davranışları üzerinden bakalım.
Taraftarlık Psikolojisi
Türkiye de Futbol taraftarlığı sadece bir spor takımının desteklenmesi asla değil. Futbol zaten sadece bir spor değil. İnsanlar hayatlarındaki bütün beklentilerini, hayal kırıklıklarını, düşündükleri umutları, yaşadıkları sorunları, eğitimde karşılaştığı güçlükleri, geleceğe ilişkin umutsuzluklarını, söyleyemedikleri aile içi sıkıntılarını, hepsini futbola yüklüyorlar. Kendi takımlarının zaferiyle bunları aştığını düşünüyorlar ve bunu yaşıyorlar. Eğer takımları yenilirse her şey tuzla buz oluyor. Çünkü kimliklerini bu takımlarla çok fazla özdeşleştiriyorlar. Hayatlarının amacı bir takım oluyor. Sosyal medyayla birlikte taraftarlık sadece haftada bir akşam maçların seyredilmesi değil, artık insanlar 7 gün 24 saat taraftar. Geleneksel medya da insanların hayatlarında bir yere kadar nüfuz edebiliyordu futbol ama şimdi sosyal medyayla birlikte takımların hesaplaından, fan sayfalarından, futbolcularında kendilerinden, editlerden, spor sayfalarından her an takip edilebiliyor. Ve çok fazla duygu var bunda. “bireyin kendisini güçlü hissettiği ve toplumsal bir konumda kendisine yer bulabildiği bir konumda. Talimciler’e göre “mutlak surette başarıyı ve kazanmayı yücelten bir toplumsal değerler hiyerarşisi içerisinde kaybedilen sadece bir maç ya da kupa değil hayatın ta kendisi haline dönüşebiliyor.” Galeano’e göre ise “futbolda bugün kazanıyoruz, o halde varız, kaybedersek var olamayız” anlayışı var. Haliyle çok yoğun çok derin duygular yaşanıyor.Kişi sosyal olarak ait hissettiği gruba -yani futbol taraftarlığına- karşı sosyal statüsünü ve benlik duygusunu inşa ediyor. kendisini de sürece dâhil ettiği iç grup ve diğerlerini ise dış grup olarak sınıflandırıyor. Sınıflandırma neticesinde aynı kategoride yer alan bireyler (iç grup), diğerleri (dış grup) tarafından kategoriye yüklenen genel niteliklerle algılanarak kalıp yargılar oluşturuluyor. Sınıflandırma sürecinden sonra karşılaştırma sürecinde ise, olumlu sosyal kimlik kazanmak isteyen birey, bir grubun kendisine sağlayacağı olumlu ya da olumsuz sosyal kimliği diğer gruplarla karşılaştırır. Karşılaştırma sonucunda fark edilen grup özellikleri birey için anlamlı ise grubun sosyal kimliği bireyi olumlu etkileyecektir ve bireyin benlik saygısının artar. Yani ödeşleşdiğimiz grubun statüsü bizim de statümüz olur ve özsaygımızı arttırır. O yüzden bir varoluş mücadelesi bu. Çünkü kendisini var ettiği o takımının sıralamasına, ezeli rakiplerine karşı üstünlüğüne ihtiyacı var. Çünkü o takım liderse o da lider gibi hissedecektir. Ancak takım mağlup oluyorsa, ezeli rakiplerine karşı yeniliyorsa o da yenilmiş, mahvolmuş hissedecektir. Çünkü içgrup- dışgrup karşılaştırmasında kendisini takımını –kendisini- savunamaz haliye sosyal statüsü de yıkılmış olur.
O yüzden şu an Fenerbahçe taraftarının da hissettiği şey bu, kendilerini savunamamak, dışgruba karşı üstünlük elde edemedikçe onlar da özdeşleştikleri takımın başarısızlığını içselleştiriyorlar. Ve bu duyguyu hazmedemiyorlar. Nasıl ki bu 10 yıllık süreçte başarısız olunduysa başarılı olunan yıllarda hissettikleri duygunun farkındalar. Nasıl ki 10hafta lider sürdürdükleri ligde kendilerini üztün ve başarılı hissediyorlarsa şimdi de 6 puan geri de oldukları için başarısız hissediyorlar. Ve bu uzun süredir böyle.
Öğrenilmiş Çaresizlik
Her sezon şampiyonluk hedefiyle yola çıkan Fenerbahçe, farklı sebeplerle bu hedefe ulaşamayınca, taraftarlar arasında "Bu sezon da şampiyon olamayacağız" gibi bir beklenti oluşmaya başladı. Bu durum, her sezon başında yükselen umutların, sezon sonlarına doğru yerini umutsuzluğa bırakmasına yol açtı. Taraftarlar da sürekli olarak yüksek beklentilere girip hayal kırıklığı yaşamaktan duygusal olarak yoruldu. Bu durum, bazı taraftarların kulübe olan bağlılıklarını ve maça gitme ya da takımı destekleme isteklerini azalttı bazılarında ise öfkeye dönüştü. Kulübün sık sık yönetim ve teknik direktör değişikliklerine giderek ümitleri tekrar canlandırmaya çalışılsa da taraftarlar, değişikliklerin sonuç getirmediğini gördükçe, kulübün başarısızlık döngüsünden çıkamayacağına inanmaya başladı. Özellikle sosyal medyada, taraftarların olumsuz yorumları ve eleştirileri arttı. Bu durum, toplumsal anlamda taraftarlarda öğrenilmiş çaresizlik duygusunu güçlendirdi ve taraftarlar arasında umutsuzluk hakim oldu.
Öğrenilmiş çaresizlik kitlelerde çoğunlukla inançlar üzerinden şekillenir ve inançlar ise bir takım davranışlara yol açar. Kitlelerde bu durumda iki şekilde davranış meydana gelir. Bunlar pasiflik ve itaat ya da radikal tepkilerdir. Fenerbahçe taraftarlarında bu artık saha içinde oyuncuları ıslıklama, takım gol attığında dahi yönetimi istifaya davet etme, sosyal medya üzerinden linç yağmuruna tutma gibi bir takım kitlesel öfke davranışlarında açığa çıkıyor.
Fenerbahçe Taraftarlarının Yaşadığı Kitlesel Öfke
Üst üste gelen başarısızlıklar, taraftarlar arasında ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. Sürekli yüksek beklentilerle sezona başlamak ve her seferinde hüsranla sonuçlanması, hayal kırıklıklarının birikmesine neden oldu.Yönetimsel kararlar, sık sık yapılan teknik direktör değişiklikleri, taraftarların öfkesinin odak noktası haline geldi. Taraftarlar, kulüp yönetimini hedef alarak başarısızlıkların sorumlusu olarak gördükleri kişilere tepki göstermeye başladılar. Bu, maçlarda protestolar, sosyal medyada eleştiriler ve zaman zaman stadyum dışı gösterilerle kendini gösterdi. Taraftarlar, özellikle hakem kararlarına karşı büyük öfke duydu. Birçok maçta hakem hataları olduğuna inanılması, adaletsizlik duygusunu körükledi ve bu durum kitlesel öfkenin daha da artmasına yol açtı. Fenerbahçe taraftarları, federasyon ve hakemler üzerinde baskı kurmaya çalışarak adalet talebinde bulundu. Sosyal medya, taraftarların tepkilerini dile getirdikleri en önemli yerlerden biri haline geldi. Maç sonrası değerlendirmelerde ve takımın performansına yönelik eleştirilerde, kitlesel öfke yoğun bir şekilde ifade edildi. Özellikle takımın kötü performans gösterdiği dönemlerde, sosyal medya da öfke ve hayal kırıklığı dışa vuruldu. Taraftarlar arasında, her yeni sezon öncesinde umut ve beklenti yükseliyor, ancak sonuçlar kötüye gittikçe bu umutlar yerini öfkeye bırakıyor ve bu duygusal gelgitler, kitlesel öfkenin zaman zaman daha da şiddetlenmesine neden oldu.