Mustafa Kemal ATATÜRK; Psikolojik Analiz-2

Burak Bayık

 Mustafa Kemal.. Çocukluğunda dahi mavi gözleri ve sarı saçları onu diğer yaşıtlarından ayıran tek şey değildi. Eve geldiğinde üvey babasını ayağa kaldırtan şey neydi? Kendisi için iyi olanı hep nasıl biliyordu? Gelin sizlerle Mustafa Kemal'in çocukluğunun sonlarına ve ergenliğine bakalım.

Mustafa Kemal ATATÜRK; Psikolojik Analiz-2

Mustafa Kemal ATATÜRK; Psikolojik Analiz-2

İlk bölümde değindiğimiz Zübeyde'nin evlat kayıplarının ardından Mustafa'nın annesinin, hayatta kalan oğluyla ilgili iki zıt algı barındırdığını söyleyebiliriz. 

  1. Bu çocuğumun kaderinde de ölmek var, onu da kaybedeceğim, bu yüzden onunla çok yakın olmamalıyım. 
  2. Bu çocuk yaşayacak, ölen kardeşlerinin yerini dolduracak, hayatımın güneşi olacak ve beni bitmeyen yasımdan çekip çıkaracak. Bu çocuk çok özel.


Vamık Volkan; Mustafa'nın, annesinin kendisiyle ilgili her iki algısını da hissettiğini düşünüyor. Yani bir bakıma iki annesi vardır. "İkinci annesinin" özel çocuğu olmak isterken, "birinci annesinin" beklentilerinin gerçekleşmesinden korkuyordu. Bununla başa çıkma yollarından biri "ölümsüz olma" isteği bir diğeri ise kurtarma\onarmaya uygun bilinçdışı fanteziye sahip olmaktı.


Mustafa yazının ilk kısmından anlaşılacağı üzere zor bir çocukluk geçirmiştir. Annesinin kronik yası, hurafelerden yardım beklemesi, diğer kaygıları (dönem itibariyle gerilimli bir ortamda yaşıyorlardı). Küçük Mustafa'nın korunma ihtiyacına cevap verecek bir şekilde kendi özgürlüğüne sahip olma ve kendi kendine güvenmek zorunda kalmıştır. Vamık Volkan'a göre çok zeki bir çocuk olduğu için onarıcılık/kurtarıcılık fantezisi geliştirmiştir. Bir çocuğun kendi iç gücüne dönüşünü psikanalist Arnold Modell "erken olgunlaşma" olarak tanımlar. Bu süreç Mustafa'nın kendine güveninin artmasına ve bu güven de kişiliğinin temelinin oluşmasına yol açmıştır. Temel olarak onu yüceltmeden ve önemli karakter özelliklerinden  biri haline gelmeden önce; artmış kendine güveni, çocukluğundaki acizliğine karşı bir savunma/uyum işlevi görüyor ve annesinin kronik yası ve iyi annelik alamayışı ile baş etmede yardımcı oluyordu.


"...Tuhaf bir halim daha var; Ne ana, ne kardeş, ne de yakın arkadaşımın kendi zihniyet ve telakkilerine göre, bana şu ya da bu nasihatte bulunmalarına tahammülüm yoktu..."


Mustafa Kemal'in 1927'de insanların kendisine tavsiyede bulunmaları hakkkında ne hissettiğini bu şekilde anlatır. Bu Mustafa Kemal'in yüksek düzeyde barındırdığı kendilik algısınında bir sonucudur. Yazının ilerleyen kısımlarında bu konu üzerine değinilecektir. 


İlk Anılar ve Bir Takım Örüntüler

Mustafa Kemal ATATÜRK; Psikolojik Analiz-2
"Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey, mektebe gitmek meselesine dair. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem ilahilerle mektebe başlamamı istiyordu. Memur olan babam ise o zaman yeni açılan Şemsi Efendi mektebine gitmemi, yeni usul üzerine okumama taraftardı. Nihayet babam işi mahirane bir usulle halletti; Evvela mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Daha sonrasında ise Şemsi Efendi mektebine kaydedildim. Az zaman sonra babam vefat etti." (Atatürk'ün 10 Ocak 1922 tarihli Vakit gazatesinde yayınlanan röportajından.)

Herkesin ilk yaşam anıları vardır. Bu anılar hem gerçek hem de hayal edilmiş olayları içermektedir. Psikanalizde bu anılar, kişinin iç dünyasında çocuk-ortam ilişkilerinin etkilerini özetleyen ikayelerdir. Mustafa'nın psikolojik olarak önce annenin gönlünü yapıp daha sonra babanın gösterdiği yolu takip edişini anlatan bu ilk anıdaki örüntünün ileride tekrarlanacağını göreceğiz. Atatürk'ün ilk anısında babası; idealleştirilmiş bir biçimde yer alır. Eşkıyalarla karşılaşmak pahasına çalışmayı sürdüren Ali Rıza'nın ölümünün ardından, benzer bir mücadeleyi yeni usule göre eğitim vermeye çalışan Şemsi Efendi'nin göstermesi karşısında, idealleştirilmiş baba figürünü onda görebileceğini düşünebiliriz.

Atatürk'ün 1922 de annesin Ankara'ya gelişinden sonra bir ritüel geliştirdiğini biliyoruz. Sabahları uyandıktan sonra önce gidip annenin elini öper, yani onun gönlünü yapar, ondan sonra babasının modelini takip ederek yeni Türkiye'yi modernleştirmek için yapılması gereken işlerinin başına geçerdi. Bu ritüelin sembolik olarak yaşamının ilk anısındaki sıralamayı tekrarladığını söyleyebiliriz. 

Kendilik İmgesi - "Ben Bana Yeterim"Mustafa Kemal ATATÜRK; Psikolojik Analiz-2

Erken yaşlarda bile Mustafa yalnızca sarı saçlı, mavi gözlü değil; hal ve tavırlarıyla da yaşıtlarından ayrılır. Mustafa Kemal'in çocukluk anılarına dair çok fazla bilgi olsa da bunlar, onun kendi kendine yeten, özel, farklı ve diğerlerinden üstün bir çocuk olduğu fikriyle uyumludur. Ruhunda iz bırakan travma ve yoksunluklara karşı bir savunma/uyum  olarak abartılı bir kendilik imgesine sahipti. 

Pek az arkadaşı vardı, genelde oyunlara katılmaz, uzaktan izlerdi. Bir keresinde Mustafa'dan birdirbir oyununa katılması istendiğinde başka birinin sırtından atlaması için eğilemeyecek kadar gururlu olduğundan, reddederek çocuğa o dik dururken atlamasını söyler. 

Mustafa çevresinde gördüğü askerlerden de etkilenerek, bu mesleği benimsemiş, asker üniforması giymeyi arzuluyordu. Zübeyde Mustafa'nın askeriyeye girmesini istemiyor, bunun ikisinin ayrı kalmasına sebep olacağını ve askerliğin tehlikeli bir meslek olduğunu düşünüyordu. "Asker olmama siddetle karşı geliyordu. Kabul imtihanı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime Askeri Ruştiyesi'ne giderek imtihan verdim. Böylece valideye karşı bir emrivaki ihdas edilmiş oldu." Abartılı kendilik imgesiyle kendisi için en iyi olanı yine o biliyordu. Ve daha 12 yaşındaydı.

Ergenliğe Geçiş; Mustafa'dan Kemal Olma Yolunda İlk Adımlar

Ergenlikte kişi, bilinç dışında çocuklukta kendisi için önemli olan insanların, örneğin anne babanın imajlarını gözden geçirerek, bu imajları gerçeğe daha uygun bir şekilde görmeye çalışır. Bu süreçle onlara bağlılığı değişir ve dış dünya da idealize edilecek yeni kişiler bulmaya başlanır.

Bu dönemde Mustafa'nın genç kızlara aşık olması şaşırtıcı değildir. Emine ve Müjgan isminde iki kıza aşık olduğu hakkında bilgimiz var. Komşusu olan Emine; Mustafa'yı üniformalar içinde diğer çocuklarla birlikte evinin önünden geçerken pencereden izliyordu.  Yetişkinliğinde Atatürk  "Emine" türküsünü çok sevdiğini belirtmiş, "her erkeğin gönlünde bir Emine vardır!" demiştir. 

Dul kaldıktan ve kızı Naciye'ninde vefatından sonra maddi-manevi zorluk çekn Zübeyde, eşi ölmüş 2-3 çocuklu Ragıp edında biriyle evlendi. Mustafa'nın ergenliğe geçiş dönemine rastlayan bu evlilik onu çok öfkelendirmiştir. Annesinin kurtarıcı/onarıcısı olmak isteyen Mustafa'nın "bir numara" olma arzusu sarsılmıştır. Askeriyeye giderek kendisini psikolojik olarak terk eden oğlunu bırakıp başka birini bulmuştu. Mustafa bunun öfkesiyle, annesi ve yeni eşini korkutabileceği bir silah aradı, bulduğunda ikisi de ulaşamayacağı bir yerdeydiler. Daha sonra kitaplarını bir çuvala koyup annesinin evinden nasıl kaçtığını, üvey kızı Sabiha Gökçen'e anlatacaktı. Bu defa annesinin gönlünü yapmadan, erkeklerin (babanın ve Şemsi'nin) modernleşmiş yoluna sarılır.

Matematikte çok başarılı olan Mustafa, hepimizin bildiği üzere hocasıyla aynı ismi taşıması üzerine hocası tarafından Kemal ismini de alacaktı.

Annesinden uzaklaşan Mustafa Kemal, askeri okulu bitirdiğinde bile onu görmeye gitmemiştir. İlerleyen zamandan sonra bu kez annesi onun gönlünü yapmak için ziyaretlere gelmiştir. Bu ziyatretlerde genç oğluyla eşi arasında rol değişikliği yaratıyor, kocasının oğluna karşı saygılı davranmasını sağlıyordu. Örneğin Mustafa Kemal odaya girdiğinde kocasından ayağa kalkmasını rica ediyordu. Bu davranışlar meyvesini vermiş, Mustafa üvey babasını kabul etmeye başlamıştır. 

Mustafa Kemal ATATÜRK; Psikolojik Analiz-2
Mustafa Kemal yakışıklı, hoş görüntüsünün, savunmacı bir biçimde abartılı kendilik kavramının talepleriyle, gerçeklik arasında uyum sağlaması; zekası ve yaşıtlarından -hatta büyüklerinden- üstün olma arzusunun getirdiği talepler için benzer çözüm sağlıyordu. Gençliğinde kendisi için ideal anne ve babayı simgeleyen kişiler aradı. Daha sonra ideal anne ve baba imajlarını kendi içine aldı. Sonunda Türkiye için ideal Ata ve Ana olacaktı.


Dipnot: Bu yazı Psikyatrist Vamık Volkan ve tarihçi Norman Itzkowıtz'un 7 yıl süren araştırma ve çalışmları sonucu yayımlanan Atatürk/Anatürk kitabının özeti mahiyetindedir. Okuma akışını bozmaması adına alıntılarla gösterilmesi tercih edilmemiştir. Kitabın ilk çıktığı 80'ler döneminde Türkiye'de yayımlanması yasaklanmıştır. Nedeni olarak o dönemin hakim olan politik görüşü sol anlayış olması itibariyle insanlardaki Atatürk imgesinin "normal insan" yönünde bir takım kırılmalar yaşatacağı düşüncesidir. Halbuki Atatürk'ü tanrı olarak görmektense onunda bir insan olduğunu düşünmek, yaptıklarının değeri daha da arttıracaktır. Serinin devam yazısında gençlik yılları ve arkadaşlık ilişkileri üzerinde durulacaktır. Takipte kalınız.


Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)