"Hayat" der durur ak sakallı bir bilge. 'Hayat seviliyorsan yaşanmaya değerdir', 'insanın hayatta güvenebileceği bir dostu olsun yeter', ' hayatınızda yıllar değil, yıllarınız hayat dolsun" gibi sözlerden sıkılmış bir Psikanalist, gazetesini buruşturup kenara atmış, nedir ulan bu hayat? Neyi ne zaman doğru yaparsam hayat (sağlılı bir psikolojiyle) yaşanmış olur, sorularına yanıt aramış; bir insan hayatını evrelere bölüp, bireyin o evreye ait duygusal ihtiyaçlarının ve temel gücünün ne olduğuna ilişkin bir kuram ortaya atmıştır. Gelin sizlerle Erikson'un Psikososyal Gelişim Kuramı, karakterin gelişimine dair ne anlatıyor ona bakalım.
ERİKSON VE KARAKTER GELİŞİMİ
Erikson, her insanın ihtiyaçalarının aynı olduğunu vurgular. Benlik ya da kişiliğin gelişimi temel ihtiyaçların karşılanmasıyla olur. Her dönem birey için kargaşa ya da psikososyal kriz barındırır. Bunlar birey de; topluma ve kendine karşı uyum veya uyumsuzluklar yaratır. Her aşılan dönem bir temel gücü ortaya çıkarır. 8 dönem evrenseldir, krizlerin nasıl aşıldığı ise kültürel.
EVRELER;
1)TEMEL GÜVENE KARŞI GÜVENSİZLİK (0-1.5 yaş)
Daha yeni dünya ile tanışan bebek, duyu organlarıyla her şeyi içe aldığı dönemdedir. Birey "bana ne verilirse oyum"inancı geliştirir. Bebeğin temel ihtiyaçları ne kadar karşılanır, ebeveyni tarafından fiziksel yakınlığı sağlanırsa ona karşı güven duygusu; dikkatsiz ve ilgisiz davranılan bebekte ise güvensizlik duygusu oluşur. Bebek bu kargaşayı çözümleyebilirse umut duygusu gelişir. Eğer çözümleyemez ve yeterli bağı kuramaz ise geri çekilme yaşar. Bebeklik döneminin temel patolojisi geri çekilmedir.
2) ÖZERKLİĞE KARŞI UTANÇ VE ŞÜPHE ( 1.5-3 yaş)
Bu yaş aralığında ilk çocukluk dönemine giren birey; tuvalet eğitimi, yürüme, koşma, nesneleri kavrama gibi kendi isteğiyle yapabileceği edimler kazanır. Birey de "ne yaparsam oyum" inancı gelişir. Kendi bedenlerini kullanmak, kontrol etmek için özerklik isterler. Eğer bu istek ebeveynler tarafından kısıtlayıcı, eleştirel karşılanırsa çocuk da kendinden şüphe ve utanç oluşur. Bu özerklik mücadelesi ebeveynler tarafından desteklenir ise temel güç olarak irade doğar.
3)GİRİŞİMCİLİĞE KARŞI SUÇLULUK (3-6 yaş)
Özerkliğini elde eden çocuk girişimlerde bulunarak oyun çağına girmiş olur. Önceki dönemde kazanılmış irade, yavaş yavaş kendini amaçlı faaliyetlere bırakır. Zihinsel ve hareketsel eylemler yönünde girişkenlik gösterir. Artan bilişsel beceriler; büyüme, hayal kurma ve güçlü olma kabiliyetleri kazandırır. Birey de "hayal ettiğim şeyi olacak kişiyim" inancı gelişir. Bu girişimler ebeveyn tarafından katı ve cezalandırıcı bir tutumla karşılanırsa, çocuk da suçluluk ve yetersizlik duygusu gelişir. Eğer ebeveynin tutumu olumlu olursa temel güç olarak amaç oluşur. Bu dönemde dizginlenmemiş bazı girişimler ise ahlak problemi doğurabilir.
4) ÇALIŞKANLIĞA KARŞI AŞAĞILIK DUYGUSU (6-12 yaş)
Önceki dönemde kazanılmış amaç duygusu doğrultusunda çocuk bir hedef peşinde çalışmaya yönelir. Birey de " ne öğrenirsem oyum" inancı gelişir. Çocuk içinde yaşadığı kültürün gerekliliklerine göre bir şeyler yapmayı öğrenir. Bir işi tamamlamaya yönelik istekleri vardır. Toplumun gereklerine göre çalışması ve üretmesi için gerekli becerileri kazanır ve çalışkanlık duygusu gelişir. Ancak çocuk becerilerinden ümidini keser ve zayıflığına inanırsa aşağılık duygusu oluşur. Bu dönemde ki kargaşa çözümlenirse temel güç olarak yeterlilik oluşur.
5)KİMLİĞE KARŞI KİMLİK KARGAŞASI (12-18 yaş)
Bu dönem de bireyin gelişim ortamında hakim ortam; anne-babadan, arkadaş-akran çevresine bırakır. Birey de "ben kimim sorusu?" cevaplanması gerekir.Ergenin sağlıklı bir kimlik kazanabilmesinin temel koşulu, çevresinde model alabileceği, özdeşleşebileceği yetişkinlerin olmasıdır. Daha önceki evreler başarıyla atlatılmışsa, ergenlik dönemi kimlik kargaşası içindeki birey, yetişkin kişiliğe daha kolay ulaşabilir.Yeterlilik duygusu kazanan çocuk, kendine inancı doğrultusunda hareketlerini düzenler ve bir kimlik, kişilik kazanır. Eğer bu dönemdeki iç kaos çözümlenemez ise birey de kimlik kargaşası oluşur ve diğer evrelerde bunun sancısını çeker.Adeta savrulup duran bir yelken misali, rüzgar nereye çekerse oraya gider.
6) YAKINLIĞA KARŞI YALITILMIŞLIK (20-40 yaş)
Birey var oluş kimliğini oluşturmuş, diğer insanlanlarla kaynaştırmaya istekli ve yakınlık kurmaya hazırdır. Birey bu dönemde tam duygusal, ahlaki ve cinsel bağlılık yetisini geliştirmek için tecrit ile yakınlık arasındaki çatışmayı çözmelidir. Bu dönemde ki yakınlık; bağlılığı, fedakarlığı ve uzlaşmayı içeriyor. Sevilen bir eş ile karşılıklı güven duygusu paylaşılması esastır. Yalıtılmışlık bir seviyeye kadar ilişki için gereklidir, ancak fazlası dönemin temel gücü olarak sevgiden mahrum bırakabilir. Sevgi; bağlanma, cinsel arzu, işbirliği ve arkadaşlık anlamına gelir ve yaşamın diğer iki dönemi ile baş etmesini sağlar. Bu dönemin temel patolojisi ise duygusal soyutlanmadır ve bu hiç bir şey hissetmemek anlmına gelir.
7)ÜRETKENLİĞE KARŞI DURGUNLUK (40-65 yaş)
Kendi ihtiyaçları yeterince karşılanmış bir birey, toplumdaki yerini ve sorumluluklarını almıştır. Kişi dikkatini ve yeteneğini kendisinin ve eşlerinin ötesine taşır. Gelecek kuşağı oluşturmak için rehberlik , üretim yapabilme ve yaratıcılık gücüne sahiptir. Bu dönemde birey "kendine ihtiyaç duyulmasını" ister. Bu ihtiyaç doğurultusunda üretkenlik dönemini ve duygusunu yaşar. Başarılı atlatamaz ise kişi içine döner ve durgunlaşır.
8)BENLİK BÜTÜNLÜĞÜNE KARŞI UMUTSUZLUK (65-?)
Benlik bütünlüğü; kişinin kendi içinde düzen ve anlam bulmasıdır. Bu dönemde kişi yaşamını gözden geçirir. Acı, tatlı, olumlu, olumsuz tüm yönleriyle kabullenebiliyorsa; yaklaşmakta olan sonu, korku ve endişeyle beklemeyecektir. Kişinin yaşama karşı pişmanlıkları varsa bu onu umutsuzluğa sürükleyecektir. Erikson'a göre benlik bütünlüğünün yokluğu ya da yitimi kendini ölüm korkusunda gösterir. Bu karmaşa atlatılırsa bilgelik duygusu oluşur ve birey artık her şeye açıktır.