Bir ateisti, meşrulaştırılmış zihinle hor görüyorsanız; ateizmin psikolojisinde, ateistin daha çok neye karşı kızgınlık duyduğunu, zihni hangi noktalarda farklılaştığını ve aklın zirvesinde hangi solukları aldığını anlamak isterseniz; tam da yerindesiniz. Gelin sizlerle ateistin zihni nasıl çalışıyor ve yine pratik din, hümanist ateizmle nasıl karşılaşıcak ona bakalım.
BİR ATEİSTİN İÇİNE SÜRÜKLENDİĞİ ZİHİNSEL SÜREÇLER
Ateizmde bireyin yöneldiği düşünce yapılarından, bazı psikolojik süreçler şöyledir.
Kutsal'a Karşı Savunma
Vergote bize öncelikle "insanın kendisini tanrıya veya tanrılara karşı koruma eğilimde" olduğunu söyler. Tanrı azap verecek cehennemiyle insanda büyük korku yaratmış; insan da bu korkuyla baş edebilmek için zihni, tabulara başvurmuştur. Zihni bazı davranışları, dürtüleri, düşünceleri; istenmeyen sonuca karşı yasaklamıştır. Baş etme yolu olarak ayinleri, ritüelleri seçmiştir. "Ayinler ve ritüeller, o derece bitkin düşürücüydü ki" (Vergote,1991,10) diyor Vergote; gizil bir düşmanlığın doğmaması içten bile değildi. Kendini vermenin sıkıntısı, bilinçaltı karşı gelme anlamı taşıyordu. Bu inkar nadiren bilinçli hale gelir. Dini alay da burada başlar ve "imanın kaygı verici yanının dine veya din adamlarına yöneltilmesi" olduğunu söyler Vergote.(Vergote,1991,3) Ve bir açıdan imanın kendisi de insanda ki faniliği kabul eder. Evet insan sınırlı ve acizdir ancak değiştirebildikleri ve geliştirebildikleri ortadadır. Onu hafife almanın bilinçaltı kızgınlığıdır bu karşı çıkış.
Kendi Kendisinin Efendisi Akıl
En sonunda din ve ritüel; zekanın teşebbüslerine açık kılacak, bunu başarmanın vesilesi, akla boyun eğme iradesinin gurunu yaşayacaktır. Ve bir ateist için "akıl benim dini imamın"(Toirne) sözünde karşılık bulacaktır. Akıl aydınlatmayı sevecektir. Nesnenin temelinin sır olması, aklın özlemini duyduğu eksiksiz kavrayışa ters düşmektedir. Ve bir Hristiyan vahyi her şeyden habersiz şöyledir; "deruni hakikatlerin otoritesini zorla kabul etmek şarttır." Akıl-din karşıtlığı oluşması bir nokta da kaçınılmazdır. Tıpkı dinde de bir nokta da modern dünya karşıtlığı olması gibi. "Her bilimsel aklın, algısal imanı kapsadığını"(Vergote,1991,12) söylüyor Vergote. Ancak gerçek bizi sürekli aşmakta ve aklın yakalamasından sürekli kaçıp kurtulur. Ve biz tarihi olan ile ebedi olanı bir yerde ayırmak zorunda kalırız. Aklın coşkusu bize ebediyen pusula olabilir; peki dini, tarihin tozlu sayfalarında mitoloji olmaktan alıkoyan ne?
"Alemi fetheden aklın, kültürü zenginleştirme ve dini saflaştırması kabul görür" (Vergote,1991,12) Lakin akıl kendi kendisinin dışında, kendi öz içeriğini dayandığı nesneler içinde yaşatmaktadır. Ve sınırlı perspektifi sembolik dünya da geçirmeye meyillidir. Ateizmin de "dinin sembolik dünyaya intikal ettiği şeyi, telafi etmesinin önem taşıdığını" söylüyor Vergote.(Vergote,1991,12) Çünkü sembolik düşünce sistemi, daha yükesek kavrayış sunar. Ancak insan ateizmde; kendi varlığıyla çok fazla yüzleşmiştir ve bu ona ağır gelir. Burada ki sembolik yaşam, birey için bilinçliliğin daha minimal düzeyde yaşanmasıdır.
Birey tanrıdaki diktatörlüğü görmüş olacak ki; cimri, zalim babayı öldüren, isyan etmiş oğul figürüne başvurur. Bu kişide ki "onun yerine geçme arzusunun canlandırılmasırdır."(Vergote,1991,9) Birey onu yok etme arzusunun temelinde; kendi öz babası haline gelme yani kendi kendinin nedeni olma arzusunda görürüz. Aynı şekilde "Freud'un Ödipal Kompleksinde de karşılaşmamız mümkündür."(Becker,2013,55) Becker, Ödipal komplekse; temelinde ölümsüzlük arzusuyla tutuşan çocuğun babasına karşı sert tutumu ve ölmesini istemesiyle, onun yerine geçeceğine ve kendi kendisinin nedeni olma gayesi barındırması, şeklinde bir izah getirir. Böylelikle birey kendini aşacak, kaderi üzerinde söz sahibi olacak ve bağımsızlık isteğini seferber edecektir.
Meşrulaştırılmış Zevk
"İnsanın efendisiz kölelikten pek tad alamayacağını" söyler Jung.(Jung,1997,85) Birey ilahi otorite ile bağımsızlık isteği arasında çatışma yaşar. Lakin bir yerde kesin karar gereklidir. Çünkü zevki alemden ayrılma, imanın şartıdır. Bunun nedeni sonsuz mutlululuk vaadidir. Mutluluğu ertelemek veya gelecekte satın almak bireyde daha büyük doygunluk sağlar. İnsan ruhu ilk ölçüde yetinmeyi öğrenmiştir çünkü. Aynı şeklide dinin vaadettiği gibi; diğer alemdeki mutluluğa karşı bu alemde yetinmeyi bilmeli ve ruhu arzulardan azad etmeyi öğütler. Hümanizmde bireye bağlanmayı ve ruhu bir yere feda etmeyi, o uğurda kendini kaybetmeyi öğütler diyebiliriz. Gerçekte temel prensipleri kesişir. Ancak ayrım şuradadır; hümanizm de kendi idealinize kendinizi feda edersiniz, dinde ise en güçlü insani güçler Tanrıya feda edilmek zorundadır.
KAYNAKÇA
Antoine VERGOTE, Çeviren; Hayati HÖKELEKELİ
Jung,C.G (1997). Din Ve Psikoloji.( İkinci Baskı ).İstanbul: İnkılap Kitabevi.
Becker,E.(2013).Ölümü İnkar.(Birinci Baskı). İstanbul:İz Yayıncılık.