Duygular bazı fizyolojik tepkilerin anahtarıdır. Örneğin güldüğünüzde sesli bir şeklide kahkaha atmanız, sinirlendiğinizde kaşlarınızın çatılması, gururlandığınızda yüzünüzdeki tatlı tebesssüm gibi. Peki ya ağlamak istediğinizde.. Göz yaşınız akmak isterken sizi tutan ne ? Ağlayamıyoruz, sanki gözyaşlarımızın gardiyanları var gibi. Gelin sizlerle erkekler ağlamaz-ağlar edebiyatı yapmadan ağlayamamanın kültürel ve ailesel nedenlerine bakalım.
AĞLAYAMAMAK; Göz Yaşının Gardiyanları
Ağlamak fizyolojik ve psikolojik olarak gerekli bir eylemdir. İçinizde biriken duyguların dışa aktarılması için kilit rol oynar. Bilincimizin gerilerinde, bilinçdışında oluşup büyüyen duygularımız açığa çıktığında bu yoğun duygulanımı yaşamamız, kısaca içimizi boşaltmamız gerekir. Bu kişi için rahatlık kaynağıdır. Lakin toplumumuzda ve genel kabul görmüş dünya anlayışında ağlamak güçsüzlük, zayıflık belirtisi olarak görülür, değersizleştirilir. (ağlamaya değmez, bunun için mi ağlıyorsun -en zehirli söylemdir-)
Çocukluk dönemi sebepleri baskındır bu durumda. Duygularını ifade edecek yeterli alanı bulamamış çocuklar, ağladığında ailesinin cezalandırıcı tutumu bu duygunun kabul görmediğini öğretir. Ve çocuk da üzüntü, hoşnutsuzluk belirten ağlama davranışını kabul görmeyeceği için bastırmaya başlar. Çocuğun erken yaşta olgunlaşması istendiğinde de, "güçlü" görünmek için duygularını bastıracak, engelleyecektir. Aynı şekilde ilgisiz ortamda büyümüş çocuklarda kabul görmek için üzüntüsünü hep kendine saklamıştır. Yetişkinliğinde de bu duyguları otomatik saklayacaktır. Toplumsal öğretiler, ailenin tutumu; kendi gurur mekanizmamızı oluşturur zamanla. (Hayır ağlamamalıyım) Duygularını yeterince güvenli bir ortamda yaşayamayan çocuk yetişkinlik döneminde bu duygularla ne yapacağını bilemez. Ve genelde özellikle erkeklerde bir dönüşümü olarak öfke ile dışavurulur.
Ağlayamamanın önemli faktörlerinden biri toplumsal kabuller ve yargılardır. Toplumumuzda ağlamak esaslı iştir. Öyle her şeye ağlanmaz. Adabı vardır bir kere. Bir ölenin mi var ağlayabilirsin. Gardiyanlar o gün izindedir. Bizde bu hep böyle bağdaştırılır. Göz yaşı dökmeye değmesi lazımmış gibi. Ve bu kıyas insanları çaresiz bırakır. Duygular bastırılır, mağrur bir gülümseme koyulur yüze. Babanız gözlerini kırpıştırır, önüne bakar. Güçlü durması söylenmiştir ona. Ayıptır. Ve insanlar en rahat cenazede ağlarlar.
Benim nezdimde kültürümüzde ağlama nedenlerinedair kıyas yapılması, ağlama eylemini gözlerde ciddileştirir. Biri ağladığında -hayırdır kimin öldü? derler. Bu şekilde ölüm-ağlama yakıştırması insanların zihninde "bir yakınının ölümünün canlanması ve o kişininde insanların içinde ağlıyorken ki hali" hayali-fantazisi canlandığı kanaatindeyim.(nerden bildiğimi sormayın, öyle bir fantazim olduğundan değil:) Fantazilerde kişi ihtiyacı olduğu bir duygunun doyurulduğu bir sahne hayal eder. Bu şekilde hem yine ağlamak için "gerçek" bir nedenimiz olmuş olur, hemde bu duygu yaşanmış olur.
Tabi kültürel açmazlardan bir yerde kurtulmak gerek. Her duygunun bilinç düzeyinde yaşanması, psikolojik sağlığımız için önem arz etmektedir. Düşüncelerimiz (bana bakıyorlar, utanç verici, ağlamak zayıflıktır, ne derler) duygularımızın önüne geçmesine izin vermemek, zamanla sizi (bizi- hepimizi) duygusal olarak bazı ketlenmelere ve hissizliğe neden olabiliyor. O yüzden ağlama isteğiniz geldiğinde gözünüze toz kaçmadı, ya da yemek boğazınıza takılmadı, göz yaşlarınız düşüncelerinize takıldı. Evet söylemesi kolay görünebilir. Ancak asıl ağlamak güçlülük belirtisidir.. Duygusal güçlülüğünüzün belirtisi.