Afet Döneminde Sosyal Medyanın Zararları

Burak Bayık
Kriz anlarında insanlar panik yapar ve en çok ihtiyaçları olan şey bigi almaktır. Artık en kolay bilgiye ulaşabildiğimiz sosyal medya ise bize nasıl bilgiler vermekte ya da biz nasıl bilgiler vermekteyiz? Gelin sizlerle afet döneminde sosyal medyanın daha acımızı yaşayamadan öfke duymamıza sebebiyet vermesine, prokovatif paylaşımların odağımızı depremden uzaklaştırmasına ve olayların dramatize edilişine bakalım.

Afet Döneminde Sosyal Medyanın Zararları

Afet Döneminde Sosyal Medyanın Zararları 

Günümüzde medya algısı, kullanımı ve ondan yararlanma biçimi oldukça değişti. Geleneksel medya tahtını sosyal medyaya bırakmaya başlamasıyla insanların bilgi alma araçları ve kurumları da değişmeye başladı. Sosyal medya da, kişisel bilgi iletebilme imkanı sayesinde artık herkes muhabir, herkes "alandan" aktaran kişi konumuna evrilebildi. Öyleki bu yaşanan afet ile ilgili bilgi almak isteyen vatandaş ve çalışanların yardım çalışmalarını aksatacak şekilde sıcak bölgeye girme çabası, zaman zaman yardım çalışmalarının aksamasına sebep olabilecek bazı kargaşalara sebep oldu. 


Özellikle afet gibi insanların bilgi almaya en çok ihtiyacı olduğu kriz anlarında bilgi paylaşma alnının kritik seviyelerde olması itibariyle kişisel bilgilerin yetkisiz yayılmasıyla; yanlış yönlendirmeler, söylemler, tam net olmayan ifadelerin zararı çok daha büyük hale geldi. Dedikodu ve prokovatif paylaşımların daha kolay iletilebilmesi ve yayılması açısından ; düşünmek ve acıyla yüzleşmek yerine sosyal medyaya sarıldık, olayı anlayamadan birbirimize saldırmaya başladık. "İnsanlar daha acısını yaşayamadan öfke duymaya geçti." (Müge Göğebakan). Bu öfke sonucunuda prokovatif haberler maalsef ikincil krizlerin doğmasına, asıl olay -afetten- ve zarar gören insanların yardımından uzaklaşılmasına sebep oldu. 


Provokatif Haberler Ve Odağın Depremden Uzaklaşması

“Post truth” haberler bilgi temeline dayanmayan, nefret söylemleri içeren ve çıkış noktası belli olmayan iddialardan türeyen haberlerdir. Sosyal medya araçlarında “post truth” haberlerin çok daha kolay üretilmesi, yayınlanması ve yayılması, doğru haberlere kıyasla sansasyonel ve gerçek dışı haberlerin daha çok ilgi görmesi ve yaşam şartları sebebiyle medya içeriklerini derinlemesine incelenme vaktinin olmaması, insan yaşamına entegrasyonunu kolaylaştırmıştır (Sarıoğlu, 2020) Bu entegegrasyon kriz anlarında daha bir sorgulamamamıza, olaydan uzaklaşmamıza sebebiyet verdi. Diğer taraftan bu görüntüler, kamuoyunun dikkatini kurtarma çalışmalarına çekerken, yaşanan doğa olayının, insan faaliyetlerinin de etkisiyle can ve mal kayıpları gibi sonuçları düşünüldüğünde, neden bir afete dönüştüğü konusunun dikkatlerden kaçmasına sebep olmuştur.


Afetle ilgili yanlış bilgilerin yayılması, gelecek afetlerle ilgili kehanetlerde bulunulması, yardım çalışmaları ile ilgili herhangi bir kaynağı olmayan haberler, gerçek dışı afet, enkaz, afetzede fotoğraf ve videoları gibi “post truth” haberler ile toplum algısı, tutum ve davranışları yanlış bir biçimde yönlendirilebilmekte, mantığın devre dışı bırakılıp duyguların ön planda olduğu, özellikle sosyal medya için kontrolü zor bir ortam yaratılabilmektedir. 


Manipülatif ve duygusal haberler toplumsal algıyı gerçekleşen olayın daha önemsiz boyutuna yönlendirebilmekte, gündem yaşanan afetten çıkıp taraftarlıkların oluştuğu toplumsal bir karmaşaya dönüşebilmektedir. 


Olayların Dramatize Edilmesi

Yaşanan travmatik hikâye ve görüntülerin tüm toplum ile rahatlıkla, herhangi bir süzgeçten geçmeden, toplumda yaratacağı etkiler düşünülmeden paylaşıma açılması; bu görüntüler ile afeti doğrudan yaşamayan kişileri dahi psikolojik sorunlar ile karşı karşıya bırakabilmekte ve rutin hayat akışının dışına çıkabilmektedir. Arama kurtarma çalışmalarında yaralı bedenlerin gösterilmesinin, haber verme kaygısının önüne geçerek duygu sömürüsüne dayanması, toplumda travma yaratan bir etki bırakmıştır.


Etkilenen insanların umutsuz ve çaresiz insanlar olarak yansıtılması; depremden etkilenen insanlar kurtarma ve yardım çalışmalarında, dramatize edilerek, duygu sömürüsüne dönüşen  hikayeleştirme çabaları ile tüm topluma umutsuz objeler olarak yansıtılmış; bir yandan depremzedenin "onurlu yaşam hakkı"nın ve mahremiyetin ihlal edilmesi; diğer yandan toplumun genelinin bu görüntülere maruz kalıp psikolojik olarak olumsuz etkilenmesine sebep olabilmektedir.


Özellikle çocuklar medya için iyi bir içerik kaynağıdır. Çocukların yardım organizasyonlarından yardımı kabul eden pasif, mağdur, kurbanlar olarak yansıtılarak onların yüksek yararı mı, yoksa kamu yararı mı gözetilmektedir? Siz düşünün. Henüz hak ve ilkelerini bilmeyen çocuklar için mahremiyetin daha fazla ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. 


O yüzden elindeki telefonun ulaşabileceklerinin ya da ulaştırabileceklerinin farkında olan her birey, kriz anlarında daha hassas olmalı, kamu yararından ziyade depremzede yararını göze alabilecek hassasiyet geliştirebilmelidir. 


                             Kaynakça

DEMİRÖZ, K. (2020). Afet Kriz Yönetiminde Sosyal Medyanın İşlevselliği ve Zararları Üzerine Bir İnceleme. Resilience, 4(2), 293-304.

Usta, E. ve Yükseler, M. (2021). Afetlerde Sosyal Medya Kullanımı ve Etik İkilemler: İzmir Seferihisar Depremi Örneği. Afet ve Risk Dergisi, 4(2), 249-269.

Kütükoğlu, E. (2021). Overview of disaster journalism from agenda setting theory and Izmir earthquake news. MEDIAJ, 4(2), 211-233



Etiketler

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)