Tepedeki Ev, bir ailenin yaşadığı travmaları, büyümenin çetin süreci içinde annenin kabuslarını ve aslında annenin yasını tutan 5 çocuğu konu alır. Kübler-Ross'a göre Yas 5 evreli bir süreçtir. Gelin sizlerle hangi kardeş hangi evreyi temsil ediyor ve Olivia neden çocuklarının üzerine bu kadar düşmektedir, buna bakalım.
TEPEDEKİ EV; -Psikoljik Analiz-
Hayaletler, evdekilerin zihniyle oyunlar oynayarak, onları dışarının korkunç olduğuna, evinse dünyanın en huzurlu yeri olduğuna ikna etmeye çalışır. Böylece, onları dünyadan soyutlayacak ve sonsuza kadar evde kalmalarını sağlayacaklardır. Mr. Hill’in (bodrum katta bulunan ceset.) kendi üzerine duvar örmesi bu metaforun korkunç bir güzellikle örneklenmesidir. Ev, sadece yaşanılan bir yer değil, ailenin sembolik anlatımıdır aslında. Bu aile için psikolojik olarak geniş duygular kümesini de yansıtmaktadır. Birincil üyeler hariç kimsenin içine giremeyeceği bir yerdir.
Dizideki hayaletler, karakterlerden Steven’ın da söylediği gibi yaşamdaki kayıpları ve bu kayıplar karşısındaki keşkeleri, hayalleri, irili ufaklı korkularımızı sembolize etmektedir. Bastırma mekanizması ön plandadır. Kişinin yaşadığı ağır, travmatik bir olaydan etkilenmemesi için bu anı bastırılır ancak bazı durumlarda kabuslar şeklinde karşımıza çıkar. Bu kayıplar sonucunda yaşadığımız yas süreci, engebeli, inişli çıkışlı bir yoldur ve türlü evreleri vardır.
Kardeşler Ve Yasın Evreleri
Yasın Evreleri Kübler-Ross tarafından öne atılan kişinin yas sürecinde yaşadıklarını sistematik olarak sıralayan 5 evreli bir kuramdır.
1. evre inkardır ve bu evreyi Steven temsil etmektedir. İnkar evresinde kişi kaybı kabullnenemz ve kaybın gerçek olmadığına inanmak ister. Hayaletlere inanmayan Steven, annesinin intiharını hayaletlere değil psikolojik problemlere bağlar. Bu strateji uzun bir süre Steven için sorunsuz çalışır. Ancak Nell’in öldüğü gece o da bir hayalet görür: Nell’in hayaleti. Ve böylece yıllardır inkâr ettiği bu travmayla tekrar yüz yüze gelir.
2. evre öfkedir ve bu evreyi Sherliy temsil etmektedir. İnkarın işe yaramadığını gören kişi kaybın gerçekliğini kabul ederek felaketin neden başına geldiğine dair yoğun öfke duyar. Shirley kardeşler arasında en öfkeli olandır. Steven’a ailenin travmasından para kazandığı için kızar, Theo’ya yakın olmadıkları için, Luke’a uyuşturucu bağımlısı olduğu için ve Nell’e sürekli ilgiye muhtaç olduğunu düşündüğü için kızar. Annesine ve babasına, kendilerini bir bakıma terk ettikleri için zaten hep kızgındır.
3. evre pazarlıktır ve bu evreyi Theo temsil eder. Bu evrede kişi kısa süreler için de olsa kişiye kayıpla baş etmesi anlamında yardımcı olan bir süreçtir, bu süreçte kişi kaybını geri döndürmek veya acısını azaltmak için otorite görülebilecek konumlarla (örn., tanrıyla, kaderle, evrenle, kendisiyle, vs.) çeşitli pazarlıklara girebilir. Theo, elleri sayesinde sahip olduğu empati hissinin verdiği yükün de etkisiyle insanlardan uzaklaşmıştır. Ancak, canını çok acıtsa da bu yeteneğini çocuk psikoloğu olarak çalıştığı işinde çocuklara yardım etmek için kullanmaktadır. Bu fedakarlığının sonrasında içten içe kendi acısının azalmasını bekler ancak bu pazarlık hiçbir zaman Theo’nun hayal ettiği gibi sonuç vermez.
4. evre depresondur ve bu evreyi Luke temsil etmektedir. Bu evrede kayıp yerini derin bir acıya bırakır. Luke annesinin ölümü ve babasından ayrılmak zorunda kalışı sebebiyle kendini çok yalnız hissetmektedir. İlk gençliğinden beri uyuşturucu bağımlısıdır ve birçok kere tedaviye başlamış olsa da bağımlılık hep nüksetmiştir. Yaşadığı acı ve korkuyla baş etmekte zorlanır.
5. evre kabullenmedir ve bu evreyi Nell temsil etmektedir. Bu evrede kaybın gerçek olduğu kabullenilir ve öfke ya da depresiflikden ziyade yaşamanın öğrenilmeye başlandığı kısımdır. Nell diğer kardeşlerine kıyasla annesinden daha az bahsetmektedir. Korkuları ve hayalatlerle yüzleşmek için gittiği evde hayaletlerin manipülasyonuyla ölür. Bu tam bir intihar değildir. Çocukluğundan beri zaman zaman gördüğü ve korktuğu hayalet aslında kendi suretidir. Nell için yaşadığı bütün kayıplar artık açık seçiktir, bunların kaçınılmazlığı ve gerçekliği karşında kabullenmek dışında bir seçenek kalmamıştır.
Son Evre; Anlam Bulma
Yasın evreleri birbirinden kopuk ve doğrusal bir çizgide birbirini sırasıyla takip eden süreçler değildir. Bu evreler aynı anda görülebilir; iç içe olabilir, zaman zaman evreler arası geçişler görülebilmektedir Kabullenme aşamasına gelsek bile zaman zaman tekrar öfkelenebilir ya da depresif hissedebiliriz. Luke ile Nell’in ikiz olması da bu anlamda bir semboldür. Zira kaybı kabullenmiş olsak da zaman zaman hala ilk günkü gibi acıtması doğaldır. Bunun dışında Kessler, Kübler'in ölümünden sonra bu kuramı genişletmiştir. 6. evre olarak anlam bulmayı ekleyen Kessler, kişinin kaybı anlamlandıracak çıkarım yapmasından bahseder.
Kardeşlerin Tepedeki Ev’de yeniden buluşmaları anlam bulma evresini temsil etmektedir. Bu altıncı evre gerçekten de yas süreci için çok önemli bir süreçtir; Nell’in annesini ve eşini kaybetmesinin sebeplerini ve çocukluk korkusu olan eğri boyunlu kadının kendisi olduğu gerçeğini görmesi yaşadığı acıları anlamlandırmasını sağlar ve sonrasında Nell, kardeşlerini de bu acıdan kurtarabileceğini düşünür. Bir hayalet olarak onlara görünerek, onları son kez acılarıyla yüzleştirmek için Tepedeki Ev’e çağırır. Böylece, eve gelen ailenin diğer üyeleri, yas sürecinin nihayetinde varması gereken noktada buluşurlar.
Nell, Tepedeki Ev’de geçen son sahnede kendisini özleyen ikizi Luke’a şöyle demektedir: “Bir sır öğrendim. Bensizlik diye bir şey yok. Ben, taze yağan kar gibi senin hayatında birçok anıya saçılmış durumdayım.” Kessler de anlam bulmanın sevginin bir yansıması olduğunu, kaybedilen kişiye duyulan sevgi sayesinde yeniden hayattan zevk almaya başlamanın mümkün olabildiğini; bu anlamın beraber geçirilen zamanın değerini teslim etmekten, kaybedilen kişinin yaşamını onurlandırmaya ya da fani hayatın anlamını ve önemini kavramaya kadar çeşitli biçimler alabileceğini aktarır. Gerçekten de birini sevdiğimiz zaman, onu kaybetsek bile asla onsuz kalmayız çünkü Olivia’nın en küçük kızı Nell’e söylediği gibi: “Birinin anılarında var oldukça sonsuza dek yaşarsın.”
OLİVİA Ve Ayrışma- Bireyleşme Süreci
Son bölümde, Olivia’nın hayaleti, Tepedeki Ev’e gelen çocuklarını -ev dışındaki hayatta mutsuz olacakları korkusuyla- öldürmek istediğinde Hugh ona engel olur, bu dögüyü kırar. Kendisi sonsuza kadar onunla kalacağını ama çocukları serbest bırakması gerektiğini söyler. Böylece nihayetinde baba olarak görevini tamamlar; çocuklarını özgür bırakmıştır artık. Son sahnelerde çocukları Tepedeki Ev’de tutsak etmek isteyen Olivia ve Hugh arasında geçen konuşmada, sindirilmesi zor ancak bir o kadar da gerekli olan kabullenme ve anlam bulma süreci örneklenir:
Hugh: …kalpleri kırılsa ya da bağımlı olsalar ya da mutsuz olsalar ve hatta ölseler bile bunların hepsine tanık olmak zorundayız, çünkü bizler ebeveyniz. Bu bizim işimiz. Hayat ne getirirse ona tanıklık ederiz. (…) Kızımızı düğün gününde gördüm, onunla dans ettim. Gülümsemesi güneş gibiydi ve herkesin yüzüne yansıyordu. Bu ışık bana çok tanıdık geldi çünkü o bizimdi. Onu biz yaptık. Birbirimizi o kadar güzel sevdik ki bu sevgi evrene yayıldı ve bir yıldız yarattı. (…)
Olivia: Şimdi güvendeyiz. Burası bizim sonsuza kadar yaşayacağımız ev. Hep öyleydi. Burada kötü hiçbir şey yaşamazlar.
Hugh: Evet ama iyi bir şey de yaşayamazlar. (…) Onları kendi denizlerine göndermenin bizim işimiz olduğunu söylerdin hep. Bırak gitsinler.
Kaynakça
Alparslan, B, (2021)Tepedeki Ev: Korkularımız, Kayıplarımız ve Keşkelerimiz;AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, 2021, 8(2), 342 –356-Altınbaş Üniversitesi, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölümü, İstanbul, Türkiye