"Kahve Neden Bahane?"; Kültürümüzde İfade Edilemeyen Sosyal İhtiyaçlar

Burak Bayık

 Bize anlatılan hep Osmanlı ince düşünceliliği olarak, eve gelen misafirin aç mı yoksa tok mu olduğunu öğrenmek için ikram edilen kahveden önce suyu içip içmemesi testine oldum olası hayret etmişimdir. Yani temelde "yemek ister misin, istemez misin" sorusunu sorabilmek için bu denli bir gayret insanı düşündürtüyor. Zaten bizim kültürümüzde kahvenin iletişim ihtiyacının sembolü olarak rolü çok büyük. "Kahve bahane muhabbet şahane", de neden kahve bahane? Bu yerleşmiş bir sosyal ihtiyaçların dile getirilememesi, gerçekten bizde farklı sembolik anlamlar doğurmuş.

"Kahve Neden Bahane?"; Kültürümüzde İfade Edilemeyen Sosyal İhtiyaçlar

"Kahve Neden Bahane?"; Kültürümüzde İfade Edilemeyen Sosyal İhtiyaçlar

Öncelikle burada anlatmak istediğim sosyal ihtiyaçların dile getirilememesi. Mesela seninle konuşmak, muhabbet etmek isterim diyemeyiz, "kahve içmeye gel"lerle ifade edilir. Sizde şu içerikte bir konuşmaya şahit olmuşsunuzdur muhakkak. "E gelin bize hanım çay yaptı", "sonra akşam yemeği yeriz", "hanım meyveleri getir", "daha kahve içicez", "oğlum git çerez al gel", "hanım tatlı oldu mu (gece 12 olur ve artık muhabbetin uzaması için kullanılacak farklı bir yiyecek kalmaz) "e daha karpuz kesicektik" bu son koz olur. Biraz daha kalsanıza muhabbet etmeyi isterimler asla denilmez. Nasıl söylensin ki? Kimin ihtiyacı olur konuşmaya? Hatta komik bir şekilde bir fincan kahvenin hatrını 40 yıla biçicek kadar (madem bu kültür için anlamı muhabbet etme aracıysa) değer verilmesi gerçekten bizim toplumumuz için bir "gurur" perdesi olduğunu düşündürtüyor. Tabi benim varmak istediğim kanı buradaki naif anlamların bozulmasını istemek değil, ama alt tarafı aç veya tok olup olmadıklarını sormak için bu denli enteresan bir sessiz anlaşmanın oluşması gerçekten çok garip. Tamam diğer açıdan misafir geleninde bu "gurur"a sahip olduğunu düşünürsek aç olduğu veya yemek isteyebileceğini asla söylemez, aç olunur mu canım? Yok biz yiyip de geldikler zaten hazırdır. Ve gelen misafirin barındırdığı alçakgönüllük de söz konusudur. Tabi bizim kültürümüz özelinde yapılan misafirperverliğin içeriğinin "yedirip-içirmek" olması da bu anlamların çoğalmasını sağlamıştır. 


Burada ki sahip olduğumuzu düşündüğüm gurur, psikolojideki anlamını çok karşılamıyor. Literatürde; benlikle ilgili olan olumluluklar gurur duygusunu uyandırmaktadır. Yani kişinin kendi kişiliğine dair yapabileceği veya yapılan atıflar bu duyguyu içerir. Ama benim "gurur" kelimesini kullanırkenki anlamım; kişiler için bu sosyal ihtiyaçları dile getirilememesi noktasındadır. Şu an için bunun nedenlerine dair bir çok fazla bilgimiz yok maalesef.


Öncelikle bu çok köklü alışkanlık, dahil olduğu örflerle beraber kültürümüzde genel olarak duyguların ifade edilememesini de içeriyor. Ki bunun üzerinde "Ağlamak Ve Ağlayamamak" yazılarımda durdum.Kuşak olarak X ve Y kuşaklarda daha net görülebildiğini düşündüğüm "sessiz anlaşmalar" annelerin kısır günlerinin, babaların kahve alışkanlıklarının allta yatan motivasyonudur. Bu açıdan erkekler özelinde sosyalleşme aracı olarak bu daha kolaydır, çünkü ortak mekan belli. Ama kadınlar özelinde "ev" olması itibariyle bu işlevi sağlayacak semboller "yedirip-içirmeyi" seven bir toplum olarak aralıklandırılmasıyla da yine aynı sosyalleşmeyi sağlar. 


Dipnot; Bu yazımda varmak istediğim bir kanıdan ziyede bir tespit yapma amacı güttüm. O yüzden şu an için bunun nedenlerine dair bir fikir ortaya atamıyorum. Sosyalleşme de yemek kültürünün rolü bağlamında devam edecek araştırmalarım için takipte kalınız.


                   Kaynakça

B. Öner-Özkan*, T. Gençöz** GURUR TOPLUMU BAKIfi AÇISIYLA TÜRK KÜLTÜRÜNÜN‹NCELENMES‹N‹N ÖNEM‹Kriz Dergisi 14 (3): 19-25

Etiketler

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)