Tam bir yıldır teknoloji / sosyal medya karşıtlığı yönünde tavır aldım. Bu süreçte yeni medya ve sosyal medyanın olumsuz etkileri üzerine yazılar okuyor, makaleler araştırıyor, podcast'ler dinliyor, videolar izliyorum. Tüm bu bir yıllık sürecin doğurduğu sosyal medya araçlarına (instagram, whatsapp, twitter, youtube) yönelik bir takım damıtılmış yorumlarda bulunacağım.

Dostoyevski, Yer Altından Notlar kitabında; "medeniyet geliştikçe duyguların çeşitliliği arttı ancak derinliği azaldı" der. Ben bu sözü teknolojiye uyarlamak istiyorum. Teknoloji geliştikçe, özellikle sosyal medyayla birlikte duyguların çeşitliliği arttı ancak, derinliği azaldı. Canımız her sıkıldığında elimizi bir kaç kere aşağı kaydırarak onlarca görsele, reels'a ve onlarca duygu bombardımanına tutuluyoruz. Bir şehit haberinden başka komik videoya, magazin olayından futbol videosuna alabildiğine bir bombardıman. Ve hepsi kontrolsüzce oluyor. Geleneksel medyanın (televizyon) bize öğrettiği bir şey vardı. "Her şeyin bir zamanı var." Haberlerin, sevdiğiniz dizinin, yemek programlarının ya da sinemanın. Bir hafta yeni bölüm için bekleyebiliyorken şimdi youtube'da video açılıncaya kadar geçen 5 saniye ızdırap veriyor. Zamanla maruz kaldığımız bombardımanın duygularımızın derinliğini azalttığını, daha yüzeyselleştirdiğini düşünüyorum. Artık canınız sıkıldığında elinizi atıp bunu telafi edebileceğiniz bir oyuncağınız var ve iyi değilse hiçbir duyguya tahammülümüz yok.
Aslında her şey telefonun hayatımızı çok kolaylaştırdığı inancının yarattığı memnuniyetle başladı. Bu sadece haritalarda yön bulmak değil, sosyalleşmeyi, iletişim kurmayı, ulaşılabilirliği ve en önemlisi can sıkıntısını bizden aldı. Sektörün mühendisleri için dikkat ekonomisini kullanmak yeterliydi. Bizi bir kaç dakika daha ekranda tutmak için uygulanan psikolojik etkilere ve dahasına. Aralıklı olumlu pekiştirme ;(nam-ı diğer slot makinesi) ödülün ne zaman geleceğinin bilinmemesi. Şu an telefonlarımızla yaptığımız şey bir çeşit dijital kumar oynamak. Ödülü belirli periyotta, belirli zamanda size vermek pek de ilgi çekici olmuyor. Çünkü zamanla töleransınız azalıyor. Ama slot makinesinde ki gibi sürekli acaba bu sefer gelecek mi diye beklemek ve nadiren denk gelmesi size daha çok haz veriyor. Yani sürekli aşağıya kaydırarak aralıklarla gelen ödülün peşindeyiz.
Bir Diğer Etki Toplumsal Onay Alma Dürtüsü
Facebook 2009 yılında uygulamada 2 farklı değişikliğe gitti. İlki bildirim rengini kırmızıya çevirmek oldu. Kırmızı iştah ve uyarıcı bir renktir. Böylece aralıklı beklediğiniz ödüle iştah açıcı bir renkte bildirim işaretini görmek küçük, anlık haz parçacıkları demek oluyor. Bir diğer yenilik ise beğen butonunu getirmekti. Böylece sizde yakınlarınızın paylaştığı görsellere geribildirim verebilecektiniz. Bu tam da öngörülemez ödülün fitilleyicilerinden biri oldu. Gün içinde onlarca kez kontrol etmek zorunda olacağınız bir ödül ve onaylanma. Gezdiğin için, şık olduğun için, kaslı olduğunu için, aileni sevdiğini gösterdiğin için, 27 kez filtrelenmiş doğa görseli paylaştığın için, yediğin yemek için onaylanmak. Onaylanma aslında bunun en kilit noktalarından biri. Toplumun onayını almak, arkadaşlarının onaylayacağı biri olmak, toplumdan dışlanmamak için. Bu yüzden toplumun standartlarına uymak zorundasın. Güzellik, sosyallik, zenginlik, havalılık, çok yönlü, farklı olma standartı...
Anlık Mesajlaşma Ve İrtibatta Kalmak
İletişimde ortak zaman ve mekan zorunluluğunu kaldıran whatsapp ve daha nicesi için en yakın arkadaşlarınızla, sevgilinizle, ailenizle sürekli iletişim kurabilmek müthiş bir şey(di). Zamanla buraya özgü bir dil; söylemlerin, ifadelerin ve tepkilerin farklılaştığı bir ortam gelişti. İletişimde duyu organlarından dördünü çıkarmak geriye tek tipleştirilmiş bir yazı stilini geliştirdi. İletişim ve mizah mimleşmeye başladı. Tepkiler yapaylaşmaya, stickerlar sayesinde kelime dağarcığımız azalmaya ve küçük ödülleri toplamak için dürtüselleşmeye başladık. Titreşim sesine koşullandık resmen. Artık kimse diğerini arama zahmetinde bulunmadan mesaj atıyor ve karşı tarafın bunu görüp dönmesini bekliyor. Arayarak konuşma gerginliğindense, mesajla daha düşük kalitede sohbet ediyoruz.
Hayatımıza çok fazla insan giriyor ve sosyal medya sayesinde bu küçük bağları koparmamak için küçük geribildirimler gönderiyoruz. Beğeni, emoji ya da küçük yazılı tepkiler. Zamanla bu iletişim biçimi yer edinmeye başladı.Ne kadar mesajlaşırsak, gerçek sohbeti o kadar az gerekli görmeye başlıyoruz. Artık kimse hayatında olmasını istediği kişilerle "gerçek" bir iletişim kuramıyor. Sosyal medyadan yaptığınız bu küçük çimdikler sadece irtibatta kalmaya yarıyor, sohbetten çok uzak. Ve bunu bulunduğunuz her kişiyle yapıyorsunuz. Hangi ortamda olursanız olun, yarım saatten fazla elinize telefon almadan durabiliyor musunuz? Masada sadece telefonun bile olması karşıdaki kişiyle empati yapabilme düzeyinizi etkiliyor. Masaya telefonu koyarak "bak ilgimi çekmezsen alternatifim var" mesajı veriyormuşuz gibi geliyor bana. Yüz yüze iletişim halindeyken bile saçma bir şekilde telefonumuzdaki diğer iletişim kanallarını durmadan kontrol ederek o sırada bulunduğumuz deneyimin değerini düşürüyoruz. Oysa yüz yüze sohbet yavaş yavaş açılır.
Sosyal medya veya telefon bağımlılığı için şunu söyleyebiliriz. Siz yapabilecek daha iyi bir şeyiniz olduğunda telefonlarınızı unutuyorsunuz. Yani aslında biz onların yerine daha iyi bir şey koyamadığımız için her boşluğu telefona bakarak dolduruyoruz. İkisi birbirini etkileyen süreçler. Sıkıldığınız için bakarken; her şey bir anda sıkıcılaşmaya başladı. Sosyal medya bir araç. Bizi delirten; onsuz yaşayamayacağınız bir şeye dönüşmesi...
Kaynakça
Instagram, Duygu Karmaşası ve Aleksitimi; Şişman-Bal1*, Asiye Taşcı2
, Simay Alptekin3
, Bahadır Akçeşme4
Newport, Call; Dijital Minimalizm
Katılıyorum
YanıtlaSil