Psikoloji ve Edebiyat

Burak Bayık

Zweig, "sanatsal üretim sürecini, yaratıcı yetinin kendini esere dönüştürmesi olarak görür. Ona göre bu süreç, rasyonel bir süreç değildir; açıklanamayan bir sırdır; öyle ki, sanatçı/edebiyatçı bile bu kendinden geçiş, kendini unutuş anında gerçekleşen üretimin nasıl olup bittiğini tam olarak açıklayamaz." Monteigne "ben sadece oynayan bir kalemi tuttum" sözü ise bu anlayışla örtüşür. İnsan vradır ve anlaşılması gerekir. Bu yeni yaratımlar yoluyla yazarı ve yarattığı dünya da dahil burada işleyen her şey psikolojiktir. Bundan kaçış yoktur. Gelin sizlerle yazarların "kendinden geçtiği" bu edebiyat yapıtalrı ve psikolojis ilişkisine bakalım.

Psikoloji ve Edebiyat

Psikoloji ve Edebiyat

Edebiyat eserinin dokusunu öncelikle kavram ve fikirler oluşturmaz; kavram ve fikirlerin cisimleştiği tipler, karakterler, bunlara ait duygu ve davranışlar oluşturur. Edebiyat bireyle, şu ya da bu kişiyle, bireyin yaşantıları ile, felsefe ise bir genelleme ve soyutlama olan insan kavramı ile ilgilenir. Edebiyatın örtük yapısında düşünsel ve kavramsal bir öz bulunur bulunmasına, ancak bu çoğu kez hissedilmez bile; hem hissedilmemesi de gerekir. Edebiyat her bir defasında kavramlara değil, bireye yönelir. Bu nedenle öncelikle psikolojik, bireyin içinde bulunduğu duruma göre de sosyolojik ve felsefi değerde ortaya çıkar. Özünde bu dünyayı yaratan kişininde bir insan olması hasebiyle psikolojik doğası daha ön plandadır. Öncelikle edebiyat eserinin katmanlarını şu şekildedir;


1. Yazar Katmanı: Yazar, eserinin yazarı ve sahibi olarak öncelikle psikolojik bir varlıktır. Duyguları yoğun ve farkındalık seviyesi yüksektir. Pek çok yazarın eserinde kendi kişisel menkıbesi gömülüdür; kendi hikâyesini yazar, çocukluğundan beri aldığı izlenim ve yaşantılar eserine yansıtır. Yazar her şeyden önce iyi bir gözlemcidir; kendisini, çevresini ve toplumu iyi analiz eder. Aynı zamanda iyi bir yorumcudur da. Gördüklerini, duyduklarını kendi zihninden ve his dünyasından süzerek yazıya geçirir; bu algılayış biçiminde kendi üslubunu oluşturur. Edebiyat eserinin psikolojik analizinde, bütün bu süreç görülebilir. Ve yazar duygusal olarak yoğun bir kişidir. Her zaman psikolojik bir eşikte durur. Zaten bu duyum ve algılayışı olmasaydı yazmak için bir nedeni de olmazdı.


2. Üretim Katmanı: Eser nasıl ki, konu olarak, psikolojik bir zemin üzerinde bulunuyorsa, aynı şekilde eserin üretim aşaması da psikolojik bir süreçtir. Öncelikle her yazar, kendi algılama durumuna göre bir yazım stili geliştirir, kendi psikolojisine göre bir üslup benimser. Yazarın eserini oluşturması, derin bir psikolojik-yaratım sürecidir. Bu sürecin açıklanmasında farklı bakış açıları ortaya çıkar. Bu bakış açılarını “ilham”a ve “inşa”ya dayalı bakış açıları olarak özetleyebiliriz. Bu tutumda, edebiyat eserini bir esinle, bir de bilinçli inşa süreci ile açıklama durumu söz konusudur.


3. Varoluşsal Katman: Edebiyatın zemini psikolojiktir; çünkü o baştan beri insanın duygu ve davranış alanında kendini gerçekleştirir. İlk şiir örneklerinde de insanın, hem de tek insanın duyu ve düşünceleri, davranış biçimleri görülür. Dolayısıyla edebiyat, psikoloji diye bir bilim olduğu için psikolojik değildir; psikolojik olmak, insan davranışları, duyguları, zihinsel ve duygusal süreçleriyle ilgilenmek, onun doğasında vardır. Edebiyat eseri demek, derin duygusal katmanları olan eser demektir. Eserin evrenselliği ve niteliği arttıkça bu anlam katmanları da derinleşir, güçlenir. Edebiyat, bu doğayı yitirdiğinde, kendi zeminini de yitirir. Bu nedenle düşünce yoğunluklu eserlerin edebi değerinin düşük olduğu söylenir; zira felsefeye yaklaşır. Edebiyat, tekil olgularla, tekil yaşantılarla ilgilenir; insan davranışları konusunda bir bütün olarak, soyutlayarak ve genelleştirerek konuşmaz. Bu yönüyle hem psikolojik değerdeki bir konuyu ele alır, ayrıntılı bir şekilde açımlar, ortaya koyar; hem de bu tutumuyla psikolojiye zemin hazırlar. Her edebiyat eseri bir tema üzerinde varlık kazanır; anlattığı, anlatacağı, vaat ettiği bir öykü vardır. İşte bu tema, bu öykü psikolojik desenlerin, psikolojik motiflerin ortaya çıktığı bir alandır.

4. Okur katmanı: Alımlayıcıda oluşan estetik hoşlanma ve güzellik duygusu, psikolojik bir süreçtir. Öte yandan duygusal, zihinsel ve değer temelinde ortaya çıkan değişim aynı zamanda psikolojik niteliklidir. Okuyucu altını çizdiği yerlerde kendini bulur. Klasikleri okurken bile zihnimizin ve ihtiyaçlarımızın ne kadar evrensel olduğunu anlayabiliriz. Bizde anlam bulması insan dünyasının dil aracılığıyla yeniden üretildiği yapıtların bizi bize anlattığını gösterir.

Psikoloji ve Edebiyat

Psikanaliz Boyutu

 Psikanaliz sanatta “niçin” ve “nasıl” sorularının cevaplanmasını sağlar. Tıpkı insanı ve davranışlarını açıklamaya çalıştığı prensiplerde olduğu gibi. Freud yazarın üretim sürecine dair ne diyor;

“Psikanaliz, sanat da giderilmemiş isteklerin doyurulmasını amaçlayan bir etkinlik gözüyle bakar; öyle bir etkinlik ki, başta sanatçının kendisini, sonra da dinleyici ve seyircileri kapsamına alır… Sanatçı kendini her şeyden önce özgür kılmaya uğraşan insandır ve eserini, kendi dışında bulunup kendisi gibi doyumdan yoksun bırakılmış isteklerin rahatsızlığını yaşayan daha başka kişilere sunarak onların da böyle bir özgürlüğe kavuşmasını sağlar. Gerçi sanatçı, düpedüz kişisel hayal ve isteklerini gerçekleşmiş gösterir; ancak, bunların, bir sanat eserine dönüşebilmeleri için, söz konusu isteklerdeki ahlaka aykırılığı yumuşatan ve isteklerin çıktığı kişisel kaynağı gizleyen bir biçim değişikliğine uğraması, ayrıca estetik kuralları gözeterek başkalarına çarpıcı hazlar sunabilmesi gerekir. Bir sanat eserinin yaratılmasında sanatçının duyacağı manifest (açık) hazzın yanı sıra, içgüdülerin özgürlüğünü amaçlayan gizli çabaların sağladığı latent (gizli), ama çok etkili bir hazzın varlığını kanıtlamak psikanaliz için güçlük doğurmaz. Çocukluk izlenimleriyle bunların uyarılarına karşı tepkiler olarak sanatçının yaşantıları ve yarattığı eserler arasındaki ilişki, psikanaliz çalışmalarının en çekici konularından biridir” (Freud, 1996: 86-87).


Bir sanat eseri, onu ortaya koyanın hislerinden, hayallerinden, bilinçaltından izler taşır. Sanat eserleri dışa vurulmaya çalışılanların sembolik yansımaları olabileceği gibi bazen katıksız biçimde onların ta kendisi olabilir. Düşler âlemi nevrozlu insanı nasıl rahatlatıyorsa sanat da sunduğu olanaklarla sanatçıyı öyle rahatlatır.


Bir eseri okurken yaşadığımız duygulanım Freud’a göre ‘ruhumuzdaki gerilimlerin gevşemesi’dir. Yazarın başarısı olan bu sonuç, onun okuyucuyu kendi hayallerinden utanmadan zevk alacak hale sokmasıyla gerçekleşir. ‘Ruhumuzdaki gerilimlerin gevşemesi’, bir çeşit arındırıcı etki (Katharsis) sayılır ki aslında ayıplanan ve bu yüzden de bilinçsiz arzulara dayanır; bu arzuların bastırılması için eskiden gerekli olan ve şimdi açığa çıkan enerji ise sanat eserinden alınan ‘tat’a eklenir” (Aytaç, 2009)


Engin Geçtan ise yazarın geçmişinden bağımsız eser üretemeyeceğiniz söyler. “Sanat yapıtları çoğu kez yaratıcının ailesiyle ilişkilerine ya da çocukluk döneminde yaşadığı can sıkıcı bir olaya indirgenebilir. Esinlenmeden kaynaklanan sanat, her birimizde var olan evrensel ve zamanla sınırlanamayan bir şeyin kişisel anlatımıdır. Arketipsel bir motife kişisel bir biçim vermektir” (Geçtan, 2002: 195).


Rüya ve Oyun

Rüya salt gerçeklik değil bir tür kurmaca gerçekliktir. Edebî eserin de kurmaca gerçeklik olduğu bilinir. Bu soyut, kurmaca gerçeklik her iki kavramın kendine özgü koşullarında şekillenerek sahnelenir. Bir rüyada nasıl günün kalıntılarından parçalar bulmak mümkünse edebî bir eserde yer alan gündelik konular, politik meseleler, o zamana özgü koşullar veya sorunlar da günün kalıntısı olarak karşımıza çıkara. Zihnimiz nasıl rüya da kendi yaşamımıza dair bir hikaye oluşturuyorsa, yazar da kendi istediği gerçekliğe dair yaşamdan veya yaşamından bir hikaye sentezler.


Freud yaratım sürecinin çocukluğumuzda ki oyun oynarkenki hayal dünyamızdan izler taşıdığını söyler. "Yaratıcı yazar oyun oynayan çocuğun yaptığının aynısını yapar. Bir yandan keskin bir biçimde gerçeklikten ayırırken öte yandan çok ciddiye aldığı – yani büyük ölçekte duyguyla donattığı – bir düşlem dünyası yaratır. Dil çocukların oyunu ile şiirsel yaratı arasındaki bu ilişkiyi korumuştur… Ancak yazarların imgelemsel dünyasının gerçekdışılığının bu sanatın tekniği açısından son derece önemli bir sonucu vardır; çünkü gerçek olmaları halinde hiçbir hoşnutluk veremeyecek olan pek çok şey düşlem oyununda verebilir ve kendi içlerinde gerçekten sıkıcı olan pek çok heyecan bir yazarın eserinin gösteriminde hazır bulunan dinleyici ve izleyiciler için bir hoşnutluk kaynağı haline gelebilir…" Yani bu dünya bize bir şekilde yetmemeyi her zaman başarır.


Freud'un incelediği bazı sanatçılar aşağıda verilmiştir.

“Leanardo da Vinci’nin Bir Çocukluk Anısı”, “Michelangelo’nun Musa’sı”, “Dostoyevski’de Baba Katilliği”, “W. Jansen’in Gradiva’sında Hezeyan ve Düşler” 


Dipnot; Bu yazımın büyük çoğunluğunu aşağıdaki iki makale oluşturmaktadır. Bu konudaki bilgi ve yorum gücümün sınırlı, ancak ilgi ve merak düzeyimin fazla olması nedeniyle iki makaleyi sentezleyerek bilgi içeriğine sahip bir yazı oluşturma amacı güttüm.


            Kaynakça

Tuna, M. (2020). Edebiyat ve psikanaliz üzerine, Medeniyet ve Toplum Dergisi, 4(1), 1-17.

https://avesis.yildiz.edu.tr/yayin/c4d4502a-7d69-4959-bc9b-bd79a25f964e/edebiyat-ve-psikoloji/document.pdf
Etiketler

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)